KÖŞE YAZILARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KÖŞE YAZILARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KUŞADASI YENİ YILI KALABALIK KARŞILADI

Bu yıl Kuşadası yılbaşını kalabalık karşıladı diyebiliriz. 
Caddeleri ve iç mekanları doldu taştı...
Kuşadası esnafına, işletmelerine nasıl yansımıştır bilinmez ama yılbaşı akşamı her yer insandı...
İç mekanlar ; Sahilde yer alan tüm işletmeler neredeyse doluydu, barlar

SOBA - BACA ZEHİRLENMELERİ ÜZERİNE / KÖŞE YAZILARI / DR. ŞÜKRÜ GÜNGÖR

Kışın tam etkisini gösterdiği günleri yaşıyoruz bu aralar. Tüm Türkiye donuyor tabiri caizse. Ve kış aylarının değişmez haberlerinden olan ‘’sobadan zehirlendiler’’, ‘’soba bir aileyi yok etti’’, ‘’yine soba yine facia’’ başlıklı haberler yine medyada sıklıkla yer alıyor. Nedir bu soba zehirlenmesi? Her kış neden yaşanır bu dram? Hiç mi ders almaz insanlarımız yaşanan kötü olaylardan?

Öncelikle zehirlenme nedir? Bunu açıklayalım.

Zehir, kelime anlamıyla Yunanca “toxon” kelimesinden türemiştir.Zehirlenme, herhangi bir kimyasal maddenin dokulara hasar vermesi demektir.Kimyasal maddelerin vücuda girişleri;• Sindirim yolu ile• Deri ve mukoza yolu ile• Damar yolu ile• Solunum yolu ile olur. Peki soba zehirlenmeleri nasıl meydana gelir?Soba zehirlenmeleri; bilgisizlik, ihmal ve dikkatsizlikten meydana gelmektedir. Her yıl soğukların başlamasıyla birlikte soba zehirlenmelerinde ve bina yangınlarında artış görülmektedir. Kömür sobası zehirlenmeleri denilen “Karbonmonoksit” zehirlenmelerinden çok sayıda insanımız hayatını kaybetmektedir.

Yapılan araştırmalar neticesinde meydana gelen bu ölümlerin tamamına yakınının insanların kendi hatalarından kaynaklandığı tespit edilmiştir. Açık alevli ısıtıcılar olan şofben ve kömür sobası, bulundukları ortamdaki oksijeni kullanarak yanmayı devam ettirirler. Eğer ortamda oksijen yoksa yanmada meydana gelmez. Yanma olayının olduğu bir odada eğer kapı ve pencerelerde havalandırma açıklıkları yok ise kapı ve pencereler kapalı iken odada soba yanıyor ise soba içerisindeki yakıt (odun, kömür) yanarken oda içindeki oksijeni kullanır ve ortamdaki oksijeni azaltmaya başlar ve bir süre sonrada ortamdaki oksijen tüketir.

Normal şartlarda teneffüs ettiğimiz hava içerisinde % 21 oksijen bulunur. Kapalı ortamlarda bu tür ısıtıcılar mevcut oksijeni kullanarak yanarken ortamdaki oksijen miktarı % 21 den alt seviyelere düşer. Oksijen miktarının alt seviyelere düşmesi tam yanmanın olmaması demektir. Tam yanmanın olmadığı ortamda; tamamen yanarak ısıya dönüşmesi gereken yakıt içerisindeki kimyasallar ısıya dönüşmeyerek duman ve yanmayan gazlar olarak açığa çıkıp atmosfere yayılmaya başlar. Bunların içerisinde en tehlikeli olanı Karbonmonoksit gazıdır.

Karbonmonoksit (CO) nedir?
Karbonmonoksit gazı; doğal gaz, gaz yağı, benzin, tüp gazı, kömür ve odun gibi yapısında “karbon” bulunan yakıtların yanması veya tam olarak yanmaması sonucunda oluşan dumanda yer alan zehirli bir gazdır. Tatsız, renksiz, kokusuz olması ve tahriş etme özelliğinin olmaması nedeni ile fark edilmediği için “sessiz katil” olarak bilinmektedir. Bu sessiz katile karşı hepimiz tedbirli olmalıyız.

Karbonmonoksit nerelerde bulunur?
Karbon içeren yakıtların havalandırması az olan yerlerde yakılması sonucu, yangınlarda diğer toksik gazlarla birlikte, maden ocaklarında, garaj veya benzeri yerlerde egsoz dumanına bağlı olarak, propan yakıtı ile çalışan portatif kamp ısıtıcılarının kullanılması durumlarında karbonmonoksit zehirlenmesi sıklıkla görülmektedir. Bu tür ortamlarda uzun süre kalan kişilerin bu gazı soluması sonucu ölüme neden olabilecek zehirlenmeler olmaktadır. Bir başka kaynak ise boya sanayisinde kullanılan ve organik bir solvent olan metilen kloridle temastır.

Karbonmonoksit Zehirlenmesi Nasıl Olur?
Karbonmonoksit, solunduktan sonra akciğerler aracılığıyla kana geçer. Karbonmonoksit gazı kırmızı kan hücrelerinin içerisinde bulunan ve dokulara oksijen taşıyan hemoglobine oksijenden ortalama 200 kat daha hızlı bağlanır. Karbonmonoksitin hemoglobinle birleşmesi sonucu karboksihemoglobin (COHb) oluşur. Vücudumuzda yer alan oksijen azalarak korbonmonoksit ile yer değiştirir. Kan dokulara yeterince oksijen taşıyamaz. Kalp, beyin ve diğer organlarımız çalışamaz hale gelir. Bu da hastalıklara ve en kötüsü ölümlere neden olur.

Karbonmonoksit zehirlenmesinin belirtileri nelerdir?
Karbonmonoksit zehirlenmesinde ilk belirtilerin baş ağrısı, yorgunluk hissi, mide bulantısı, nezle hali olması nedeni ile nezle ve grip gibi viral hastalıklarla karışabilmektedir. ( önemli bir farlılık olarak bu tip zehirlenmede ateş görülmez) Bu nedenle ev ya da grup içinde bulunan diğer bireylerde de belirtilerin aynı zamanda olması karbonmonoksit zehirlenmesi yönünden önemlidir. Genellikle semptomların ağırlığı CO düzeyi ve maruz kalınan süre ile ilişkilidir ama bu her zaman geçerli olmayabilir.

Hafif düzeyli karbonmonoksit zehirlenmelerinde belirtiler;
Baş ağrısı,
Yorgunluk ve bitkinlik hissi,
Nefes darlığı,
Mide bulantısı,
Baş dönmesi şeklindedir.

Ciddi düzeyli karbonmonoksit zehirlenmelerinde ise;
Sersemlik,
Kusma,
Kas koordinasyonunun kaybolması,
Bilinç kaybı,
Ölümle sonuçlanır.
Karbonmonoksit zehirlenmesinde İlkyardım nasıl yapılır?

Zehirlenen bir kişiye yardıma koşan kişi de zehirlenme tehlikesine karşı kendisini korumalıdır
Hemen camlar açılmalı, açılmıyorsa kırılmalıdır,
Hasta hızla ortamdan uzaklaştırılmalıdır.
Acil Yardım Servisi 112 aranmalıdır.
Açık havaya çıkıldığında ya da tehlikeden uzaklaştırıldığında hava yolu açık değilse hava yolu açılmalı, solunum yoksa Temel Yaşam Desteğine başlanmalıdır.

Korunmak için Neler Yapmalıyız?

• Ev ve işyerlerinde doğal gaz ile kullanılan cihazların her yıl bakımlarını yaptırarak iyi durumda olduklarını kontrol edilmeli.
• Doğalgaz cihazlarına yeterli oksijen sağlanmalıdır. Onun için pencerelerden içeriye oksijen girmesini sağlayacak açıklıklar olmalıdır. Bunlar hiçbir zaman kapatılmamalıdır. Cihazın içerisine hava girişi sağlayan kısmı bloke edilmemelidir. Soba yakılan odalar sık sık havalandırılmalıdır.
• Baca ve soba borusu bağlantısının uygun bir biçimde yapıldığından emin olunmalıdır.
Soba kurarken fazla dirsek kullanımından kaçınılmalıdır. Zorunlu olmadıkça dirsek kullanılmamalıdır.
• Bacalar dışarıya kaçak olmayacak şekilde bağlanmalıdır. Dışarıya kadar metal bir boru ile kaçak olmayacak şekilde gitmelidir. Bacaların ve boruların temiz ve tıkanıksız olduğunu garanti altına alınmalı.
• Sık sık baca tepmesi oluyorsa baca deliğinin uygun olup olmadığı kontrol edilmelidir. Rüzgâr yönüne göre yön değiştiren baca kapakları en uygunudur.
• Şofbenler standartlara uygun olmalı, oksijen yetersizliği olduğunda kendiliğinden sönen tipte olanlar seçilmelidir. En iyisi banyolarda bulunmaması mümkünse balkonlara ya da havadar mekânlara konulmalıdır.
• Şofbenle ilgili bozukluklar yeterli eğitim görmüş teknik elemanlarca yapılmalıdır.
• Banyo uygun bir şekilde havalandırılmalıdır.
• Kapalı veya yarı kapalı garajlarda motorlu taşıtları uzun süre çalışır durumda bırakılmamalı.
• Özellikle Lodoslu havalarda ölüm oranlarında artış gözlendiğinden dolayı bacalar standartlara uygun değilse soba yakılmamalı, yakılması zorunlu ise gece mutlaka söndürülmelidir.
• Karbonmonoksit sensörleri kullanılmalı, karbon içeren yakıtların kullanıldığı odalara yerleştirilen bu cihazlar karbonmonoksit gazını algılar ve alarm devreye girer. Çıkardığı kuvvetli ses sayesinde ev içerisinde yaşayan kişilerin uyarılmasını sağlar. Odada korbonmonoksit gazı bulunduğu sürece müdahale edilmedikçe alarm devreden çıkmaz. Birçok ülkede bu tip sensorların kullanılması mecburi tutulmaktadır. Ölçümleri PPM cinsinden yapıp gösterenler tercih edilebilinir. Ömrü 5–6 yıl olan bu cihazların, elektrik kesintilerinde de çalışabilmesi pilli olanları tercih edilmelidir.

Her şeyin belirli bir düzen içerisinde olduğu evrende; mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmemiz için gerekli pek çok kurala uymamız gereken dünyamızda; ekonomik gelişmişlik ve bağımsızlığımızı sağlayamadığımız için daha emniyetli ve teknolojik ısınma şartları sağlayamadığımızdan dolayı soba ile ısınan her vatandaşımızın baharları görebilmesi, bembeyaz karlı günlerin yaşandığı ak kışların kara kışa dönüşmemesi için; önce tedbirler alınmalı , gerekli kurallara uyulmalı daha sonra ısınılmalıdır.

İnsanımız bilinçli, yöneticilerimiz duyarlı, esnafımız vicdanlı olmalıdır ki doğru şekilde sobalar yakılsın, uygun evler yapılsın, kaliteli yakıtlar, ürünler satılsın ve böylece bebekler üşümesin, çocuklar yaşasın , aileler mutlu olsun. Sıcak ve sağlıklı bir kış geçirmeniz dileğiyle.

MÜZİK DÜNYASI / KÖŞE YAZILARI / DJ YALIM

Sevgili müzikseverler,her zaman olduğu gibi bu ay da müzik dünyası icin oldukça hareketli bir aydı. İsterseniz gelin kısaca bi göz atalım bu gelişmelere..

* Hande Yener'in yeni albümü ‘’Kraliçe’’ 12.12.2012 tarihinde müzik marketlerde yerini aldı.8 şarklı ve 3 remixten oluşan bu albümde, 8 şarkının sözleri Sinan Akçıl'a ait olup albümdeki şarkıların müzik ve düzenlemelerini Sinan Akçıl ve aynı zamanda benimde cok sevdigim ve görüştüğüm bir arkadasım Emrah Karaduman tarafından yapıldı.Albümde ‘’Hasta’’ ve ‘’Kraliçe’’ adlı şarkılara remix yaptıran Hande Yener, Yunanistanda yaşayan ve oldukca iyi bir prodüktör olan DJ Pantelis, ‘’Hasta’’ ve ‘’Kraliçe’’ parcasına remix yapmış.Yine aynı Türkiyeden sevdigimiz ve işinde iyi olan DJ Mert Hakan tarafından da ‘’Hasta’’ şarkısına remix yapmıştır.Dinlenilmesi gereken bir albüm olmuş,tavsiye ediyorum..

*Demet Sağıroğlu ‘’Hiç Özlemedin Mi?’’ adlı yeni albümüyle 3 yıllık suskunluğunu bozdu. Toplam 11 şarkının yer aldığı albümde, sözü Fikret Şeneş'e ait olan, yıllar önce Ajda Pekkan'ın yorumladığı "BİR KÖŞEDE YALNIZ" adlı cover şarkının yanı sıra, Demet Sağıroğlu'nun sözleri, Melih Kibar'ın son bestesi olan "ADINI SEN KOY" da bulunmakda.Henüz dinleme fırsatını bulamadım fakat cok merak ettiğim bir albüm, en kısa zamanda alıp dinleyip sizlerle yorumlarımı paylaşacağım müzikseverler..

* Türk pop müziğinde yaptığı albüm ve besteler ile adından sıkça söz ettiren Gökhan Tepe'nin "Kendim Gibi" isimli albümü 13 Aralık tarihinde müzikseverlerle buluştu.Albümdeki "Tanrım Dert Vermesin" isimli çıkış şarkısı bir hayli tutulacağa benziyor.Gerek radyolarda gerekse sosyal paylaşım sitelerinde en cok dinlenilen ve tıklanan şarkı oldu. "Kendim Gibi" albümünde sözü bestesi Gökhan Tepe'ye ait şimdiden müzikseverlerin ve benim de favorilerim arasında olan "Ayrılık Hali" ve "Üç Kelime" isimli 2 şarkının yanı sıra Şebnem Sungur'un sözlerini yazdığı 4 şarkı ve Hakkı Yalçın'ın sözlerini yazdığı 2 şarkının besteleri de Gökhan Tepe imzası taşıyor.

* Kendine has sesi ve yorumuyla büyük beğeni toplayan, Türk pop müziğinin önde gelen temsilcilerinden Levent Yüksel, hazırlıklarını tamamladığı yeni albümü "Topyekün" ile müzikseverlerle buluştu.Levent Yüksel’in 7 yıl aradan sonra cıkardığı bu albümle kendini bir kez daha kanıtlamış oldu. Albüm, 10 şarkıdan oluşuyor ve Levent Yüksel albümlerinin olmazsa olmazı Sezen Aksu da İtirafçı Olma(söz-müzik), Sardunya (söz-müzik) ve Tehdit(müzik) şarkılarıyla albümdeki yerini almış

* Aralık ayında radyolarda ve gece kulüplerinde en çok çalınanlara da bi göz atalım..

Türkçe Hit 5
1. Hande Yener – Hasta
2. Gökhan Tepe - Tanrım Dert Vermesin
3. Erdem Kınay feat. Merve Özbey – Duman
4. Ozan Doğulu feat. Model - Dağılmak İstiyorum
5. Ebru Gündeş - Yaparım Bilirsin

Club Chart 5
1. Far East Movement - Turn Up The Love (ft. Cover Drive)
2. R.I.O - Party Shaker (ft. Nicco)
3. David Guetta - I Can Only Imagine (ft. Chris Brown, Lil Wayne)
4. Alex Ferrari - Bara Bara Bere Bere
5. Swedish House Mafia - Don't You Worry Child (feat. John Martin)


*Bu ayki muzik haberlerim simdilik bu kadar,gelecek ay yeniden görüşmek üzere. Müziksiz kalmayın..

Iletisim:
E-mail : yalimcengiz@yahoo.com
Facebook: www.facebook.com/djyalimcengiz
Web : www.twitter.com/djyalim
www.myspace.com/djyalim

BAŞ AĞRILARI VE TÜRLERİ / KÖŞE YAZILARI / DR. ŞÜKRÜ GÜNGÖR

Yaşamının herhangi bir döneminde baş ağrısı olmayan insan yok gibidir...

Yollar ne kadar güzel olsa,
Gece ne kadar serin olsa,
Beden yorulur,
Baş ağrısı yorulmaz.
ORHAN VELİ

İnsanların %80’ninde zaman zaman ilaç almayı gerektiren başağrıları olur. Başağrısı olan kişilerin ancak %10’nunda başağrısı kişiyi yatıracak iş ve gücünden alıkoyacak derecede şiddetlidir. Başağrısı nedeniyle hekime başvuran hastaların ancak %5-7’sinde başağrısına yol açan beyin uru, beyin damar hastalığı (beyin kanaması, beyin damarı tıkanıklığı), beyin veya yüz yapılarında iltihap hali gibi yapısal bir bozukluk vardır. Bir diğer ifadeyle başağrısı şikayetiyle hekime başvuran hastaların %90’ında, yapılan incelemeler sonucu başta ya da bedende başağrısına yol açacak herhangi bir bozukluk bulunmaz. Yapısal bir bozukluğa bağlı olmayan bu başağrılarını ancak hastadan aldığımız bilgilere dayanarak teşhis edebiliriz. Bu tür başağrılarının belli başlıları aşağıda özet olarak verilmiştir.

Migren
Erkeklerin %10’nunda kadınların %15-20’sinde ortaya çıkar. Nöbetler halinde gelen, saatlerce bazen günlerce süren, hastayı yatıran veya işinden alıkoyan, bulantı bazen kusma yapan, ışıktan ve sesten rahatsızlığa yol açan, başın bir yarısını tutan, zonklayıcı, şiddetli başağrısıdır. Belirtilen başağrısı özelliklerinin her hastada bulunması gerekmez. Değişik tipleri vardır.

Gerilim başağrısı
Başın tümünü tutar. Çoğunlukla boyun ense kaslarının kasılmasıyla gider. Hasta tarafından ağırlık, yanma, sıkışma, basınç şeklinde tarif edilir. Bulantı ve kusma yapmaz, hareketle artmaz, çoğunlukla hastanın aktivitelerini engellemez. 5-10 dakika kadar kısa olduğu gibi günlerce de sürebilir. Ataklar şeklinde tekrarlar veya hiç geçmez, devamlıdır. Yıllarca ve sık başağrısı olan insanları % 60’ında gerilim başağrısı vardır.

Küme başağrısı
Sıklıkla bir saat civarında süren, günde bir ya da birkaç kere gelen, bir taraf göz , alın ve şakakta yerleşik, ani başlayıp, ani sona eren şiddetli başağrısı ile karakterizedir. Başağrısına gözde kanlanma, gözyaşı akması, burun akması, burunda şişme, alın ve yüzde terleme, göz kapağı şişmesi, göz kapağı düşmesi ve o taraf göz bebeğinde küçülme gibi bitkisel sinir sistemi belirtileri eşlik eder. Ağrı günde birkaç kere veya gün aşırı sıklığında gelir ve genellikle aynı saatlerde, çoğunlukla geceleri ortaya çıkar. Bu tür ağrı nöbetleri haftalar ya da aylar boyu sürdükten sonra kendiliğinden kaybolur. Fakat yılda bir iki kere veya birkaç yılda bir benzer ağrılı dönemler yine ortaya çıkar. Nadir görülür değişik tipleri vardır.

Kronik günlük başağrısı:
Hastalarda yıllardan beri her gün gelen, sabahtan akşama kadar devam eden, zaman zaman hastayı yatıracak kadar şiddetlenen sürekli başağrısı vardır. Hastaların çoğunda başlangıçta migren, bir kısmında da gerilim tipi başağrısı bulunur. Bunlar giderek sıklaşır ve her gün gelen başağrısına dönüşür. Bir kısım hasta da migren ya da gerilim tipi başağrısı olmaksızın doğrudan kronik günlük başağrısı gelişir. Kronik günlük başağrısı olan hastaların çoğu sürekli ağrı kesici ilaç alır. Ağrı ilaçları başağrısını geçirmediği halde hasta ağrı ilacı almaya devam eder, çünkü ağrı ilacı almadığı zaman başağrıları şiddetlenir. Bu nedenle hastada bir çeşit ağrı kesici ilaç bağımlılığı gelişir.

Ruhsal nedenli ağrı ve başağrıları
Ağrı somatoform ağrı bozukluğunda ana şikayeti oluşturur veya başka çeşitli ruhsal hastalıkların semptomlarından biri olarak ortaya çıkar. Somatoform ağrı bozukluğunda belirli bir bedensel nedene bağlı olmayan, psikolojik etkenlerle ilgili olabilen ve kişinin bireysel, toplumsal ve mesleki olarak işlevlerini önemli derecede bozan ağrı şikayeti vardır. Değişik ruhsal nedenli ağrılar belirli bir anatomik yapıya uymaz, bedenin birbiriyle ilgisiz birden çok yerinde ortaya çıkabilir. Ağrının yeri zaman içine değişiklik gösterir. Tedavi ile bir bölgedeki ağrı geçerse bir başka bölgede tekrar ortaya çıkar. Ağrı ilaçlarının yararı olmaz. Ağrı şikayeti genellikle devamlıdır. Ağrıyla ilgili bilgiler çok güç alınır; hastalar çoğu kez belirsiz, birbiriyle çelişik ya da uyumsuz cevaplar verir. Ağrı ruhsal nedenlerle ortaya çıkmasına rağmen hastalar genellikle duygusal sorunları ve çatışmaları olduğunu kabul etmez, ruhsal durumları ile ağrı arasında bağlantı kuramaz ve ağrılarının gerçekliğini ve ağır şekilde hasta olduklarını ispata yönelik abartılı durumlar sergilerler. Ruhsal nedenli ağrılarda tedavi esas olarak ilaç ve psikoterapidir.

Yapısal bozukluklara bağlı olmayan çeşitli başağrıları
Çoğu zaman fiziksel etkilerle ortaya çıkan, nadiren tedavi gerektiren başağrılarıdır. Başın dıştan basısına bağlı başağrısı, başın soğukta kalmasına bağlı başağrısı, soğuk gıda yenilip içilmesine bağlı başağrısı, öksürük sırasında ortaya çıkan başağrısı, eksersiz sırasında ortaya çıkan başağrısı, cinsel aktivite sırasında ortaya çıkan başağrısı... bunlar içinde sayılabilir.

Yapısal bozukluklara bağlı olmayan başağrıları hayatı tehdit etmemekle beraber yaşam kalitesini ciddi şekilde bozarlar ve iş güç kaybına sebep olurlar. Başağrısını ortaya çıkaran sebeplerin hasta tarafından tanınıp kontrol edilmesi, yaşam şeklinin ve dış olaylara verilen tepki biçiminin değiştirilmesi ve ağrıların gelmesini önleyici (ağrı ilacı olmayan) ilaçların uygun şekilde kullanılması ile bazen tama yakın bazen büyük oranda düzelme sağlanır.

Başı ağrıyan hasta ne zaman mutlaka doktora başvurmalı?

Ağrı sürekli ve artan şiddette ise,

•İlk kez ağrıyla tanışan kişinin yaşı 10’un altında, 50’nin üstündeyse,
•Daha önce mevcut olan ağrının şiddeti, şekli değiştiyse, tedaviye cevap vermiyorsa,
•Baş ağrısı şimdiye kadar hayatında karşılaştığı en şiddetli ağrıysa ve ağrı bir
fiziksel aktivite sırasında (ağır bir yük kaldırmak, cinsel ilişki) ortaya çıkmış
ve şiddetini arttırmışsa mutlaka doktora gitmek gerekir.

ZENGİNDEN ALIP, FAKİRE ULAŞTIRMAK… / KÖŞE YAZILARI / ŞADİYE EVGİN

İşim gereği burs almak ve burs vermek isteyen kişileri bir araya getiriyorum. Bu kişileri bir araya getirmek vicdani olarak çok tatmin edici bir duygu.

Benim üstüne basarak, altını çizerek önemsediğim ; çocukların kendi ayakları üstünde bu imkanları araştırmaları, bilinçlenip bunun önemine varmalarıdır.

Birinden veya bir kurumdan para istemek çok zordur.

Hem aile için hem de öğrenci için. Hele ki bunu alışkanlık haline getirip, oradan buradan yardımla yaşamaya alışmamış, elinden geldiğince çalışan ama imkanı bu kadar olan insanlara sözüm. Doğru yoldasınız. Maalesef ülkemizin durumu belli. İmkanı olandan alıp, ihtiyaç sahibine ulaştırmak,
Yüzyıllardır süren bir çözüm yoludur.

Günümüzde bizim gibi vakıflar, dernekler, kurumlar ve insanlarda böyle çalışıyorlar.
Zenginden al , fakire ulaştır.!!!

Günümüz gençliği çok bilinçli, her şeyin farkında ve sorgulamayı çok iyi bilen bir gençlik geliyor.
Gerek maddi imkansızlıklardan dolayı öğrenciye burs verilmeli, gerekse başarısından dolayı öğrenci ödüllendirilmedi.

Kendi için burs araştıran öğrenciden ben çok umutluyum.
Kendine burs kaynağı yaratan çocuklar ;
“kendine imkan yaratan, zorluklara karşı çözüm üretmeye çalışan, araştırmayı öğrenen ve en önemlisi ayakları üzerinde durmayı başaran çocuklardır,.”

Bugün bu çabayı gösteren çocuklar ve bunu destekleyen aileler yarın kendi düzenlerini kurduklarında,
Paralarını kazanamaya başladıklarında; inanıyorum ki onlarda başka öğrencilere burs vereceklerdir.

Böylece almayı öğrenen öğrenci, iş başa düştüğünde önce elini kalbine koyacak, sonrada cebindekini paylaşmayı bilecektir.

Ben bu gençlikten çok umutluyum…

Şadiye EVGİN
KEGEV Vakıf Müdürü
>

DOĞRU BESLENME GRİBE YAKALANMAYI ÖNLÜYOR / KÖŞE YAZILARI / DR. ŞÜKRÜ GÜNGÖR

Doğru Beslenme Gribe Yakalanmayı Önlüyor…

Sonbahar kendisini hissettirmeye başladı, bir süredir mevsim normallerinin üstünde seyreden hava sıcaklığı düşüyor. Soğuk algınlığı, grip, bronşit gibi hastalıklar da kapıda. Sonbaharı sağlıklı geçirmenin yolu ise bağışıklık sistemini güçlendirmekten geçiyor.

Havanın soğuması ile birlikte hastalıkların oluşum sıklığı artmaktadır. Mevsimin değişikliğine bağlı olarak halsizlik, isteksizlik, baş ağrısı ve yorgunluk ilk belirtilerdir. Grip, soğuk algınlığı, bronşit gibi pek çok hastalık da kendini göstermeye başlamaktadır. Bağışıklık sistemimizin güçlü olması bu dönemde çok önem kazanmaktadır. Bizi enfeksiyondan koruyan ve toksik ajanlarla savaşan bağışıklık sistemimizdir. Güçlü bir savunma mekanizması oluşturmanın temelinde ise; yeterli ve dengeli beslenme ve antioksidan besinlerce zengin beslenme yer almaktadır. Dünya Sağlık Örgütü bu dönemde vücut direncindeki azalmaya dikkat çekerek antioksidan etkiye sahip olduklarından A, C, E vitaminlerin, selenyum, çinko, magnezyum gibi minerallerin, omega - 3 ve omega - 9 yağ asitlerinin alımını artırmayı önermektedir. Tabi ki öncelik bu öğelerin besinlerden doğal olarak alınmasıdır.

Sağlıklı olmak sağlıklı beslenmekle devamlılık kazanır.

Yeterli ve dengeli beslenmeyi ihmal etmeden eti, sütü, sebzeyi, meyveyi, tahılları mutlaka tüketmeliyiz. Önceliğimiz hep taze sebze ve meyveyi doğal beslenmeyi tercih etmek olmalıdır. Çeşitli besinlerden beslenmeyi hep vurgulasak da siz bu enfeksiyona sık yakalanabileceğimiz dönemde aşağıda belirtilen vitamin ve mineralleri içeren gıdaları sofralarınızdan hiç eksik etmeyin.

Yumurta, süt, balık vücudu enfeksiyondan koruyor

Vücutta savunma sisteminde görev alır, lenfosit yapımı ve antikor oluşumunu artırır; böylece enfeksiyonlara karşı vücudu korur. A vitamini anti enfeksiyon vitamin olarak da bilinmektedir.

Yumurta, süt, balık, ıspanak, portakal, havuç, yeşilbiber, kayısı gibi sarı, turuncu ve yeşil sebze ve meyvelerde bulunan A vitamini güçlü bir antioksidandır.

Yüksek C Vitamini içeriği ile yeşilbiber, kuşburnu ve karnabahar savunma sisteminizi güçlendirir

Önemli antioksidanlardan bir diğeri de C vitaminidir. C vitamini vücuttan zararlı maddelerin atılmasını sağlar, savunma sistemini güçlendirir. Yeşilbiber, maydanoz, tere, roka, karnabahar, ıspanak, portakal, limon, mandalina, kuşburnu gibi besinler bol miktarda C vitamini içerir. C vitamini kaybını önlemek için salatalar da meyve suları gibi tüketilmeden hemen önce hazırlanmalıdır.

Fındık, ceviz, badem ve balık doğal koruyucudur

E vitaminin vücut çalışmasındaki en önemli görevi antioksidan özelliğidir. Yeni doğan bebeklerde solunum bozukluklarının kronikleşmesini önlediği görülmüştür. En zengin kaynakları; fındık, ceviz, badem gibi yağlı tohumlar, sıvı yağlar, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, tahin gibi besinlerdir.

Balık, balık yağı, fındık ve cevizde bulunan omega-3 yağ asitleri güçlü bir antioksidandır ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde etkilidir. Ayrıca zeytinyağı, fındık yağı gibi sıvı yağlarda bulunan omega-9 yağ asitleri de bağışıklık sistemini olumlu etkiler.

Çinko eksikliği hastalıkları da beraberinde getiriyor

Hafif düzeyde çinko eksiklikleri özellikle gelişmekte olan ülkelerde yaygın görülen ve birçok sağlık sorununu beraberinde getiren bir tablodur. Bu durumda yapılan çinko desteği fiziksel, nörolojik ve psikolojik gelişmeyi iyileştiren yaşamı tehdit eden enfeksiyonların sıklığını azaltmaktadır.

En iyi kaynakları; kırmızı et ve kabuklu deniz ürünleri ile karaciğer gibi hayvansal kaynaklı besinlerdir. Orta düzey kaynakları; fındık, ceviz, fıstık gibi kuruyemişler, süt, peynir ve kuru baklagiller çinkodan zengin bitkisel kaynaklardır.

Öğünlerinizde yoğurt ve kefir tüketmeye dikkat edin

Florayı güçlendirerek gastrointestinal sistem enfeksiyonlarına karşı direnç oluştururlar. Antimikrobiyal aktiviteyi üst düzeyde tutarlar. İmmün fonksiyonlara(bağışıklığa) destek verirler. Antitümör özellik gösterirler.

Prebiyotikler ise probiyotiklerin büyüme ve gelişmesini sağlayan, aktivitelerini arttıran sindirilmeyen karbonhidrat bileşikleridir. Prebiyotikler ise başta anne sütü ve lifli gıdalarda (enginar, kereviz, pırasa, kuşkonmaz ve muz gibi ) bulunurlar. Yoğurt prebiyotiktir, yani probiyotiklerin üremesini artırır. Kefir probiyotiktir, yani kendisi yararlı mikroorganizmadır

Kefir tümör oluşumunu engellemekte ya da var olanın ilerlemesini azaltmaktadır. Kefir içindeki mikroorganizmalar bol miktarda vitamin (K vit, B1 vitamini, pantotenik asit, niasin, folik asit B12, ve biyotin) sentezi yaparlar. Kefir mikroorganizmalarının ürettiği biyotin diğer B kompleks vitaminlerinin emilimini de artırır.

Kahvaltıda 1 tatlı kaşığı bal veya ballı limonlı ılık çaylar rahatlatıcı etki gösterir

Genel olarak balın yaklaşık % 82' si fruktoz ve glikoz şekerlerinden, % 17.2 'si sudan meydana gelir. Enerji veriminin dışında karasal iklime sahip ve gün içi ısı farkının fazla olduğu bölgelerde soğuğa ve soğuk algınlığına karşı, ağız, boğaz ve bronşlardaki rahatsızlıklarda ve enfeksiyonlarında doğal bir ilaç olarak kullanılmaktadır. Bu özellikler balın antimikrobiyel etkisinin yanı sıra baldaki fruktozun doku ve kasları yumuşatıcı ve gevşetici özelliğinden kaynaklanmaktadır. Balın yaraların ve enfeksiyonların iyileşmesini sağlamak için kullanımı önerilmiştir.

Yemeklere, çorbalara, yoğurda ve etlerin marinizasyonunda sarımsak kullanın

Sarımsağın yapısında bol miktarda su, fruktoz içeren karbonhidratlar, kükürt bileşikleri, protein, lif ve serbest amino asitler bulunur. Sarımsak ayrıca yüksek miktarda saponin, fosfor, potasyum, kükürt, çinko, orta miktarda selenyum, A ve C vitaminleri ile az miktarda da kalsiyum, magnezyum, sodyum, demir, manganez ve B kompleks vitaminlerini içerir.

Sarımsağın en önemli biyokimyasal özelliklerinden biri antioksidan potansiyelidir. Bu özelliğinin içindeki organik kükürt bileşiklerinden (allisin) kaynaklandığı düşünülmektedir. Çiğ sarımsakta antioksidan potansiyeli vardır, ancak yüksek dozları kalp, karaciğer ve böbreğe toksik etkiler gösterebilmektedir. Ayrıca sarımsakta bulunan flavonoidler de antioksidan etkilerine katkıda bulunuyor olabilirler. Bir başka önemli özelliği, organizmada birçok işlevi olduğu gösterilen nitrik oksiti (NO) artırıcı etkisidir. Bu mekanizmalar sarımsağın ateroskleroz ve hipertansiyon tedavisi ile koruyucu önlem rollerini açıklayıcı olabilir. Sarımsağın çeşitli mekanizmalarla karsinojenleri detoksifiye edebileceği, bağışıklık sisteminin baskılanmasını önleyerek de kansere karşı yararlı olabileceği söylenmektedir.

Salatalara çiğ maydanoz ekleyin. Yemekler piştikten sonra maydanozu ekleyin ki C vitamin kaybı olmasın.

Maydanoz bir provitamin A (Beta karoten) kaynağıdır. Bu özelliği ile görme gücü, kılcal damar sisteminin, adrenal bezin ve tiroid bezinin fonksiyonları üzerinde etkilidir. Yapraklarında uçucu yağlar, flavonoidler, protein, klorofil ve glikozit, köklerinde ise uçucu yağ, şeker, müsilaj ve glikozit vardır. Yapraklar vitamin ( A,C,K ), demir, potasyum, kükürt, kalsiyum, magnezyum yönünden zengindir. Bir tutam maydanoz günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılar.

Narı suyundan çok tanesi ile tüketmeye çalışın

Nargiller familyasının örnek bitkisidir. Nar meyvesi ismini Latince’de ‘çok tohumlu’ anlamına gelen ‘pomegranate’ den almıştır. Nar suyunda anthsiyaninler ve güçlü antioksidant flavonoidler nar suyunun rengini sağlarlar. Nar antioksidan ve anti-tümör etkisinden dolayı ilaç olarak da tanımlanabilir.

Kayısı ara öğünlerinizde kurusunu pratik taşıyabileceğiniz vitaminli bir meyvedir

Kayısı, insan vücudunun günlük enerji ve protein gereksiniminin karşılanmasında çok az katkıda bulunmakla birlikte mineral maddelerden potasyum ve vitaminlerden ß-karotence çok zengindir. A vitaminin öncül maddesi olan ß-karoten vücudu ve organları saran epitel doku, göz sağlığı, kemik, diş gelişmesi ve endokrin bezlerinin çalışması için gereklidir. Bu görevlerinden başka A vitamini üreme ve büyümede, enfeksiyonlara karşı vücut direncinin artmasında önemli rol oynar. Diğer taraftan A vitamini normal vücut hücrelerinin kanserli hücreye dönüşmesinin başlıca sorumlusu olan aktif karsinojenlerden tekli oksijenin oluşmasını önlemekte veya oluştuktan sonra etkisiz hale getirmektedir. Ayrıca A vitamini organizmanın ve sağlıklı hücrelerin direncini artırarak kansere karşı koruyucu görevi yapmaktadır.

Zenginlik sıralamasında kivi birinci

Dünyada yoğun olarak tüketilen 26 meyve içerisinde besin maddesi yönünden en zengin meyvedir. Kivi meyvesinin 100 gramında ortalama 100-400mg C vitamini bulunur. Ayrıca magnezyum içeriği bakımından da en zengin, yüksek potasyum miktarı ve düşük sodyum ile yine meyveler içerisinde ön sıralarda yer almaktadır. E vitamini, bakır, fosfor, B2 vitamini ve A vitamini bakımından da iyi bir içeriğe sahiptir. Kivi, karotenoidler (beta karoten, lutein ve ksantofil), fenolik bileşikler (flavanoidler ve antosiyaninler) ve antioksidant içerikleri yönünden de oldukça önemli meyvelerdendir.

Bitki çaylarının antioksidan etkisinden faydalanın

Özellikle kuşburnu, ıhlamur, ahududu, böğürtlen bu dönemde antioksidanca zengin olanları olarak sıralanabilir. Limonla zenginleştirerek kendinize doğal bikri çayları karıştırabilirsiniz.

Sağlıcakla kalın…

OTOMOTİV SEKTÖRÜ KAMPANYALARI / KÖŞE YAZILARI / HALİL MERT DOLCAN

Herkese selam.

Kış kapıda ve kendini hissettirmeye başladı. Peki sizler otomobilleriniz için neler yaptınız?

Mesela kış öncesi bakımlarınızı yaptırttınız mı?

Lastiklerinizin durumunu gözden geçirdiniz mi?

Aracınızın soğutma sistemine baktırttınız mı?

Akünüzün tam şarjlı olduğundan eminmisiniz?

Eğer cevabınız hayır ise bugün itibari ile başlayan ve günden güne düşecek olan hava sıcaklıklarının ve yağışların aracınız için olumsuz şartlarına karşı savunmasızsınız demekki...

Bunun için ne yapmalıyız?

Daha önceki yazımda da belirttiğim üzere kış öncesi aracınıza bakım yaptırtmanızın tam zamanı.... Haydi servislere.... Sizler için birkaç markanın avantajlı kampanyalarını sizlerle paylaşmak istedim.

Ford
Arkadaşlar sene sonu yaklaşırken tüm firmalarda kış aylarına özel kampanyalar da hız kesmeden başlıyor. Ve tam sizlerin aradığı gibi kampanyalar olabiliyor. Tv den, radyolardan dinlediklerimiz üzere Ford tarafından ücretsiz kış kontrolleri kampanyası 1 kasım - 15 aralık tarihleri arasında tüm ford servislerinde 395TL kdv dahil alışverişlerde silecek süpürgesi hediye ediyor ön fren balatalarında yine 395TL kdv dahil alımlarda %20 iskonto sunuyor.

Renault - Dacia
Renault ve Dacia 14 Kasım - 17 Aralık tarihleri arasında “Renault Kış Servis Kampanyası” kapsamında indirim ve avantajlı fırsatlar sunuyor. Renault Yetkili Servislerinde düzenlenen bu kampanya kapsamında, Renault Fix Servis Paketlerinde (ön cam hariç), Elf motor yağlarında, Goodyear ve Michelin lastiklerinde %20 indirim fırsatı sunuluyor. Ayrıca Worldcard, Bonus Card ve Maximum Karta 6 taksit fırsatı sunuyor.

Peugeot
08 Ekim - 10 Kasım tarihleri arasında düzenlenen kampanya ile Peugeot Yetkili Servisleri’nde birçok yedek parçada ve işçilikte indirimler ve avantajlı teklifler sunuluyor.
Kampanya kapsamında fren balataları, fren diskleri, ateşleme bujileri, silecekler ve motor yağlarında %20’ye varan, tüm filtrelerde 15%’e varan, işçilikte de %10’a varan indirimler Peugeot sahiplerini bekliyor.
Orijinal yedek parça Peugeot ürün gamındaki fren balataları, fren diskleri, ateşleme bujileri, silecekler ve motor yağlarında %20, tüm filtrelerde %15 ve işçilikte %10 oranında özel indirimlerden faydalanabiliyorlar.
Tüm bu avantajlara ek olarak kampanya kapsamında sunulan 2 adet Michelin veya Pirelli marka lastik satın alan araç sahiplerine 50 TL, 4 adet lastik alımına ise 100 TL değerinde Total akaryakıt hediyesi Peugeot kullanıcıları için çok cazip bir teklif oluşturuyor.

Citroen
Türkiye’de 50’den fazla noktada uzman kadrosuyla satış ve servis hizmeti veren Citroën; kış bakım kampanyası ile birçok avantaj sunuyor. 30 Kasım tarihine kadar sürecek kampanya kapsamında araçlarını Citroën yetkili servislerine götüren kullanıcılar, ödemelerini Maximum Karta özel 6 taksit ve 2013’te ödeme fırsatıyla yapabilecekler. Ayrıca, orijinal mekanik yedek parça ve işçilikte %20, orijinal aksesuarlarda %15 indirim ve Total motor yağlarında % 20’ye varan indirim avantajlarından yaralanabilecekler. 4 Michelin lastiğe Würth kış bakım paketi ve park sensörü hediyesi de Citroën sahiplerini bekliyor. Üstelik Maximum Kart’a özel 6 taksit ve 2013’te ödeme fırsatı da sunuluyor

Opel
Ay sonuna kadar Opel Yetkili Servisleri'nde yapacağınız mekanik servise dahil tüm harcamalarda; * 499 TL ve üzerindeki harcamalara, Petrol Ofisi'nden 50 TL değerinde hediye akaryakıt. * 3 yaşını doldurmuş Opel'lere orijinal parça ve işçilikte %20 indirim. * 5 yaşını doldurmuş Opel'lere orijinal parça ve işçilikte %25 indirim...

Mini Cooper
4 yaş ve üzeri MINI'nizin bakım ve mekanik işlemlerinde %20 indirim avantajı 1 Ekim - 30 Kasım 2012 tarihleri arasında Borusan Otomotiv Yetkili Servisleri'nde sizi bekliyor. Üstelik otomobilinizin bundan sonraki servis işlemlerinde de indirim avantajı sağlayacak olan FUN Card üyeliği hediye ...

Hepinize güzel günler dilerim...

Halil Mert Dolcan
Otomotiv Teknikeri
Dikmenler Motorlu Araçlar Ltd.Şti.


-->

PERİYODİK BAKIM VE ORJİNAL YEDEK PARÇA / KÖŞE YAZILARI / HALİL MERT DOLCAN

Öncelikli olarak hepinizin geçmiş kurban bayramını ve Cumhuriyetimizin 89. yaşını kutladığımız bayramınızı kutlarım...

Bu hafta sizlere periyodik bakımların ve orjinal yedek parça kullanmanın faydalarından bahsedeceğim...

Biliyorsunuz ki kullanmış olduğumuz araçların belirli kilometreler sonunda periyodik olarak bakımlarının yapılması gerekmektedir. Periyodik bakımlarda ; motorunun içindeki yagdan tutunda filtrelerine ve gerekli olan bütün aksamlarına ( aydınlatma, alt takım, frenler, klima vs.... ) bakılmakta ve siz değerli otomobil sahiplerine bildirilmektedir.

Yetkili servisler, sizler için birer güvence olmalıdır aslında. Neden diyenlerinizin olduğunu düşünürsem sizlere almış olduğunuz hizmetin bir garantisi olduğunu ve araçlarınızın üretici firmalarının sizlerin arkasında olduğunu yani herhangi bir probleminiz olduğunda karşınızda muhattap bulabileceğiniz söylesem ....

Evet arkadaşlar yetkili servislerde kullanılan yedek parçalar orjinal parçalardır ve üretici firmaların vermiş oldukları garanti süreleri kadar yedek parçaları garanti altındadır. ( Ortalama 2 yıl ) İçinizden bazılarının orinal parçalar pahalı dediğini tahmin ediyorum.....

Arkadaşlar orjinal parçalar piyasaya göre yani muadil adını verdiğimiz parçalara göre pahalı olarak gözüküyor olabilirler. Ancak orinal parçanın garantili parça olduğunu düşündüğümüzde aslında piyasadaki muadillerine göre fiyat konusunda da artı sağlamış oluyorlar......

Yetkili olmayan servislerde satılan parçalar orjinal olmadığı gibi, aracınız için uygunsuz olabilmekte ve buda arızalara yol açabilmektedir. Sadece arızaya yol açmakla kalmıyor doğal olarak yeni parçaya bir ücret ödeyeceğiniz için sizlerede zarar vermektedir.....

Ben bir otomotivci olarak hepinizi orjinal yedek parça kullanmaya davet ediyorum.... Bilinçli tüketici olursak eğer daha az üzülürüz değil mi arkadaşlar .....

Hepinize güzel günler dilerim.....

Halil Mert DOLCAN
Dikmenler Motorlu Araçlar ltd. Şti.
Otomotiv Teknikeri



-->

BAYRAM BİTTİ, ET BİTTİ / KÖŞE YAZILARI / DR. ŞÜKRÜ GÜNGÖR

BAYRAM BİTTİ, ET BİTTİ…

Kurban bayramında sağlığınızı riske atmayın…
Toplumsal dayanışmanın en güzel örneklerinden biri olan kurban bayramında, dikkatsiz beslenme bir çok sağlık problemine yol açabilir. Geleneksel olarak bazı yörelerimizde kurbanın kesilmesi ile birlikte, tabir yerinde ise “bayram bitti et bitti’’ şeklinde etler bitene kadar sabah kahvaltısı dahil nerede ise her öğünde yüksek miktarda et yenilmesi sonucu çok ciddi sonuçlar doğabiliyor.

Koyun etini yağlı kısmını ayırarak tüketin.
Koyun eti daha yağlı olduğu için, yüksek kolesterol, kalp-damar hastalığı olanlar daha az yağlı olan dana etini tercih etmeliler. Koyun eti tüketlecek ise yağlı kısımları iyice ayıklanmalıdır. Biz genelde et tüketimi için danayı tercih ediyoruz çünkü dana eti daha az yağlı bir ettir, sindirimi daha kolaydır. Özellikle çocuklara hazım açısından dana eti yedirilmesi daha iyi olur.

Kurban etini dinlendirmeden yemeyin.
Taze eti hemen tüketmek çeşitli sindirim problemlerine neden olabilir. Çünkü serttir, çiğnemesi ve hazmı zordur. O nedenle kurbanın ilk günü mümkün olduğu kadar parça et tüketi-minden kaçınmak iyi olur. Özellikle bayramın ilk günü et tüketilecekse bu-nun kıyma olarak tüketilmesi daha doğru olur. Parça et tüketimi en az 24 müm-künse 36 saat dinlendirilmiş et olarak yenmesi daha uygun olur. 48 saat içinde de tüketilemeyecek miktardaki etler, buzdolabı poşetlerine 250-300 gramlık paketler halinde sarılarak daha sonra tüketmek üzere derin dondurucuya koyulmalıdır.

Bayram yemeğini öğlen yiyin.
Mümkünse aile yemeklerini öğlen yemeği olarak organize edin. Bu şekilde geçireceğiniz bir günde sabah kahvaltısını tahıl gevreği, yoğurt ve meyve ile yapın. Öğlen yemeğinde 150-200 gr. geçmeyecek şekilde et tüketebilirsiniz, beraberinde bol salata ve biraz pilav yiye-bilirsiniz. İçecek olarak yüksek kalorili gazlı içecekler yerine taze sıkılmış meyve suları ve ayran iyi bir seçim-dir. İkindi öğününde meyve yemek iyi olur. Akşam yemeklerinde muhakkak etsiz sebze yemeği ve yoğurt tüketmeye çalışın.

Kurban etini pişirirken dikkat edin.
Et pişirme yöntemi olarak haşla-ma, ızgara veya fırında pişirme yöntem-lerini kullanın. Mangal yapacaksanız kömürün iyice yanmasını bekleyin ve etleri mümkün olduğu kadar kömürden uzak tutarak hiç kömüre temas ettirmeden pişirin. Bir hafta içinde 2’den fazla mangal yöntemini kullanmayın.

Bayram yemeğimizi özellikle kurban etinin yağsız tarafından pişirmeye dikkat etmeliyiz. Özellikle kavurma yapılırken etin içine iç yağı, kuyruk yağı, tere-yağı gibi yağlar koyulmamalıdır. Et sadece kendi suyu ile pişirilerek kavurma yapılmalıdır

ETİN ÜSTÜNE ÇAY İÇMEYİN !

LİMON KURBAN ETİNİ HAZMETTİRİR
Bol limon eklenmiş salata ve sebzelerle birlikte kurban eti tüketimi hazmı kolaylaştırır. Beraberinde taze sıkılmış meye suyu içmek hem et sonrası duyulan tatlı ihtiyacını azaltır hem de sindirime yardımcı olur. Tansiyon ve kalp hastalığı problemi olmayan kişiler maden suyu içebilir. Etin hemen üzerine çay-kahve içmek de etin içindeki demirin vücut tarafından kullanımını azaltır. O nedenle çay-kahve tüketiminin yemekten 2-3 saat sonra olması daha sağlıklıdır.

Diyabet ve hipertansiyon hastaları dikkat!
Kurban bayramında normal hayata nazaran günlük alınan protein miktarı çok arttığı için dikkatli olmak gerekir. Proteinlerin doymuş yağ oranları fazla olduğu için yüksek kolesterolü ve kalp hastalığı olanlarda vücuda ekstra yük getirir. Hipertansiyonu olan hastalarda kavurmalarla birlikte fazla yağ ve tuz tüketimi kan basıncını çok artırarak hipertansif krizlere, beyin kanamalarına ve kalp krizi gibi istenmeyen klinik durumlara yol açabilir. Ayrıca Gut hastaların da fazla protein alımı, protein metabolizmasının son ürünü olan ürik asit birikimine ve buna bağlı gut atağının ortaya çıkmasına neden olur. Bu üç grup hastanın tükettiği et miktarını çok kısıtlı tutması iyi olur. Diyabet hastaları ise eğer tansiyon ve yüksek kolesterol problemleri yoksa daha ılımlı et tüketebilirler. Diyabet hastalarının özellikle pilav, makarna, börek, kurabiye ve ekmek gibi karbonhidratlar konusunda dikkatli olmaları gerekir.

EGZERSİZE ARA VERMEYİN
Kurban bayramı her ne kadar yeme-içme ağılıklı bir bayram olsa da kilo problemi olanların bu konuda daha dikkatli olmaları gerekir.Günü en az 4 öğüne bölün. Özellikle ikramların bol olduğu akraba ziyaretlerine herkesten geç gitmek yani hayır denilemeyen yiyeceklerin ikramlarından sonra gitmek, hem ısrara maruz kalmayı önler hem de yiyeceklerin hepsini birden göz görmeyince gönül istemez. Ayrıca bayramın aynı anda tatil anlamına geldiği unutulmadan her günkü aktivitelerden daha fazla aktivite yapmak kilo kontrolünü elde tutmada fayda sağlar. Yine bayramda yeme içme dürtüsünden çok, algıyı gezmeye-görmeye kaydırmak iyi olur. Sinemaya gidilebilir, hava iyi de olsa kötü de uzun yürüyüşler yapılabilir.

Kendi öğününüzü seçin
Mesela günde bir öğünü kendinize baz alın ve o öğünde diğer öğünlere göre sevdiğiniz yiyeceklere daha çok yer verin. Diğer öğünlerde ise acıktıkça meyva-yoğurt-ayran gibi nispeten daha düşük enerjili yiyecekleri tercih edin.

Diyetinizi bozarsanız…
Aslında diyetin bozulması diye bir kavram olmamalıdır. Günlük yeme planının oluşturulması gerekir. Şöyle ki eğer bir aile yemeği yapılacaksa bunun öğlen yemeği olarak yenmesi daha sağlıklı olur. Yemek öncesi çok teferruatlı kahvaltı yapılmadan sadece meyva-yoğurt tüketilebilir. Öğlen yemeğinde et yemeği, salata, biraz pilav, börek ve cacık, ikindide de sütlü tatlı yenilebilir. Ama özellikle akşam yemeğinde çok ağıra kaçmadan etsiz sebze yemeği, yoğurt ve meyve yemek daha iyi olur.

Tatlıyı fazla kaçıranlar…
Bayramda et yedikten sonra fazla proteini dengelemek için insanların canı tatlı çeker. Burada da kontrollü olmak çok önemli. Hamurlu-şerbetli tatlılardan ziyade sütlü tatlıları, dondurmaları veya kuru meyvaları tercih etmek daha iyi olur. Ama bu yiyeceklerde de porsiyon kontrolünü elden bırakmamak gerekir. Ayrıca bu yiyeceklere eğilimi azaltmak için eti tek başına değil, muhakkak 1-2 dilim ekmek veya 4-5 yemek kaşığı pilav ile beraberinde bol salata ve taze sıkılmış meyva suyu ile yemek daha iyi olur. Bayramda özellikle meyve tüketimini artırmak, şekersiz bitki çaylarını günde 2-3 fincan içmek, bol yürüyüşler yapmak çok iyi bir davranışlardır.

Hep bir arada, sevgi dolu ve huzurlu nice bayramlar geçirmek dileğiyle, Kurban Bayramınız kutlu olsun!

ARAÇLARDA KIŞ BAKIMI / KÖŞE YAZILARI / HALİL MERT DOLCAN


Tüm otomobil sevenlere merhaba;

Kış ayı gelmeden, havalar soğumaya başlamadan otomobillerinize neler yapmanız gerekiyor biliyor musunuz?

İsterseniz ben sizlere yardımcı olayım...
1 - Aracımızın soğutma sistemindeki antifirizin durumu.
2 - Lastiklerinizin diş derinlikleri.
3 - Akünüzün doluluğu.

Yukarıda yazmış olduğum 3 madde uygulamanız ve dikkat etmeniz gereken en önemli maddelerdir.
Bunları birazcık açacak olursak;
Soğutma sistemine koymuş olduğunuz antifiriz aslında sadece kış aylarında donmayı önlemekle kalmıyor, aynı zamanda suyun zaman içerisinde meydana getirdiği korozyona da engel oluyor.
Araçlarınızda kullanılan antifirizlerin ortalama ömrü 6-10 yıl arasında olmaktadır. Eski inançların tersine aracınızın soğutma sisteminde antifiriz sürekli olmalıdır.
Lastikleriniz diş derinlikleri 3 mm altında olmaması gerekmektedir. Lastiklerinizin diş derinliğinin 3 mm altında olması demek sizlerin tabanı aşınmış bir çift ayakkabı ile ıslak zeminde bir bakıma yürümeye çalışmanız anlamına geliyor. Biliyorsunuz ki lastik üzerindeki kanallar yagışlı havalarda lastik üzerindeki suyun rahat atılabilmesini sağlamakla kalmıyor aynı zamanda da aracınızın yola daha rahat tutunabilmesini sağlıyor.

Şunuda unutmayalım lastiklerinizin diş derinlikleri ne kadar ii olursa olsun birde dikkat etmemiz gereken lastiklerin yaşıdır.
Ortalama bir lastiğin raf ömrü 5 yıl veya 50000 km civarındadır.(Kullanım şartlarına göre bu km değişebilir)
5 yılını doldurmuş bir lastiğe aracınız sahipse eğer lastiklerinizin yenilerini alma zamanı gelmiş demektir. Çünkü en tehlikeli lastik sınıfına girmektedir.

Son olarak da aküden biraz bahsedelim;
Akünüzün tam kapasite ile dolu olması gerekmektedir. Nedeni marş anında akü kapasitesinin yarısını mars motorunun çekmesidir.
Özellikle kış aylarında bilhassa havalar birazcık soğumaya başladığında araçların sabahları geç çalıştığını ve hatta hiç çalışmadığını görebilirsiniz. Böyle durumlarla karşılaşmamak için ilk önce aracınızın aküsünü şarj ettireceksiniz eğer şarjda problem varsa yenisi ile değiştireceksiniz.

Yaklaşmakta olan kış aylarından önce tedbirlerinizi almanızı önerir yolda kalmadan huzurlu bir kış geçirmenizi şimdiden canı gönülden dilerim.

Halil Mert DOLCAN
Dikmenler Motorlu Araçlar Ltd. Şti.




-->
Bu yazı kez görüntülendi...

SOĞUK ALGINLIĞI / KÖŞE YAZILARI / DR. ŞÜKRÜ GÜNGÖR

Havaların serinlemeye başladığı bugünlerde çevrenizde mutlaka grip ya da soğuk algınlığı olan ve bu iki sorunla baş etmeye çalışan birçok kişi vardır.

Bugünkü konumuz ; SOĞUK ALGINLIĞI

Kış hastalıkları nelerdir?
Çok çeşitli virüslerin neden olduğu bir üst solunum yolları enfeksiyonu olan nezle, sonbahar-kış hastalıklarının başında gelir. Soğuk algınlığı ismiyle de bilinir. Nezlenin yanı sıra burun etrafındaki sinüs adı verilen boşlukların iltihaplanması yani sinüzit, yutak iltihabı farenjit, bademciklerin iltihabı tonsillit, gırtlağın ve ses tellerinin iltihabı larenjit, orta kulak iltihabı otit, ana nefesborusunun iltihabı trakeit, bronşların iltihaplanması bronşit, astım ve akciğer dokusunun iltihabı zatürree de sonbahar ve kış mevsiminde ortaya çıkabilecek hastalıklardandır.

En yaygın hastalık hangisi?
Halk arasında üşütme olarak da anılan soğuk algınlığı.

Belirtileri neler?
Hastalık, ani burun akıntısı, hapşırma, burun tıkanıklığı ve boğaz ağrısı ile başlar. Gözlerde de kızarma, sulanma ve yanma olabilir. Ateş genellikle normaldir, ama bazı kişilerde hafif olarak yükselebilir. Birçok hasta kendini yorgun, keyifsiz ve bitkin hissedebilir. Baş ağrısı olabilir. Birkaç gün süren belirtiler bir hafta içinde tamamen kaybolur.

Nasıl bulaşır?
Virüsler hasta kişinin hapşırması, öksürmesi sırasında havaya karışırlar. Sağlıklı kişiler de bu virüsleri burun veya gözler aracılığıyla alırlar. Virüsler, tokalaşma sırasında ve hatta virüsle kirlenmiş kalem, gözlük, mendil gibi eşyalarla da bulaşabilirler.

Bu virüsler zatürree gibi ağır bir hastalığa sebep olabilir mi?

Bu virüslerin üremeleri için en ideal yer ısısı 33-34 santigrat derece olan burun boşluğudur. Soğuk algınlığı virüsleri olan rinovirüsler, kolay kolay zatürreeye neden olmazlar. Çünkü akciğerlerin ısısı 37 santigrat derece civarındadır ve bu sıcaklık virüslerin üremeleri için hiç de uygun değildir.

Soğuk algınlığında hangi yaş grubu daha çok risk altında?

Hastalık küçük çocuklarda daha çok görülür. Ama yaşamlarının ilk dönemlerinde yılda dört-beş kez hastalanan bebekler, büyüdükçe bağışıklıkları arttığı için daha az hastalanır. Ayrıca, erkek çocuklar kızlara göre daha hassastır. Kimler soğuk algınlığına daha duyarlıdır?
Sigara tiryakileri hem soğuk algınlığı hem de diğer solunum yolları hastalıklarına daha duyarlıdır. Evlerinde sigara içilenlerde de soğuk algınlığı riski daha yüksektir. Evlerde sigara içilmesi özellikle bir yaşın altındaki bebekler için çok tehlikelidir. Alkoliklerin de diğer enfeksiyonlara olduğu gibi nezleye de dirençleri daha azdır. Astım, egzema gibi alerjik hastalığı olanlarda solunum yolu enfeksiyonları daha fazla görülmektedir.

Soğuk algınlığı tehlikeli midir?
Nezle, hafif seyreder ve kendiliğinden de geçer. Fakat tüm dünyada en çok görülen ve en çok işgücü kaybına neden olan bir hastalıktır. Vücut direnci düşük olan kişilerde ve çocuklarda ortakulak iltihabı, sinüzit, bronşit ve zatürree gibi hastalıklara yol açabilir. Soğuk algınlığının tedavisi yok

Soğuk algınlığından korunmak için nelerin yapılması gerekir?

Hasta kişilerle tokalaşmak, öpüşmek gibi yakın temastan kaçınmalı. İnsanların toplu olarak bulundukları kalabalık ortamlara girmemeli. Eller, sıkça ve bol su ile iyice yıkanmalı. Ellerin göz ve burun ile teması önlenmeli. Hasta kişilerin eşyaları kullanılmamalı.

Soğuk algınlığının tedavisi nedir?

Soğuk algınlığının kesin bir tedavisi yok. Bununla beraber, tedavide amacımız hastalık belirtilerinin giderilmesi ve kişinin rahatlatılması. Tedavi sürecinde A ve C vitamininden zengin sebze ve meyvelerin tüketilmesi lazım. Burun tıkanıklığının en iyi tedavisi hiçbir yan etkisi olmayan serum fizyolojik ismi verilen tuzlu suyun buruna damlatılması ve bulunulan ortamın nemli olmasının sağlanmasıdır. Burun açıcı damlalar özel durumlarda, üç-beş günlük süreyle kullanılabilir. Soğukalgınlığının tedavisi için antibiyotik tedavisi gerekir mi?
Antibiyotik kullanmak gereksiz, hatta zararlıdır. Bu ilaçlar, sinüzit, ortakulak iltihabı varsa, doktor denetiminde kullanılmalıdır.

Kışın nasıl giyinmek gerekir?

Ne çok kalın ne de çok ince giyinilmeli. Üşümemek ve terlememek gerekli. En iyisi, çok kalın ve yünlü giyecekler yerine, birçok ince kıyafeti üst üste giymek. Dışarı çıkarken mutlaka şemsiyenizi ya da yağmurluğunuzu yanınıza almalısınız.

Beslenmede nelere dikkat etmek gerekir?

En önemlisi, bol sebze ve meyve yemek. İçinde A, C ve E vitaminleri bulunan soğan, sarmısak, havuç, limon, portakal, mandalina, greyfurt, yeşil biber, marul ve salatayı sofralardan eksik etmemek gerekli. Hayvansal yağlar yerine bitkisel yağları yemeklerde kullanmak daha sağlıklı. Haftada en az bir kez balık yemenizi tavsiye edebilirim.

Taze sıkılmış meyve suları

Bunun yanı sıra, kışın yazın olduğu kadar susamıyor ve çok su içmiyoruz. Bol bol su içmekte yarar var. Daha da iyisi taze sıkılmış meyve suları içmek. Çünkü su, vücudu birçok zehirden temizler, böbrekleri daha iyi çalıştırır, akciğerlerin de direncini artırır ve böylece vücuda zindelik verir.

Evde, işyerinde nasıl önlemler almalıyız?

Bu mevsimde zamanımızın çoğunu kapalı ortamlarda geçirdiğimiz için, işyeri ve evimizin havasının temiz olması çok önemlidir. İdeal oda ısısı 20 santigrat derecedir. Odaları her gün havalandırmak ve kuru havanın solunum yollarını tahriş etmesinden dolayı kaloriferler yandığında radyatörlere su kapları koyarak ortamın havasının nemli olmasını sağlamak gibi önlemler alınabilir.

Vücudumuzu nasıl rahatlatabiliriz?

Mümkünse her gün ılık duş alın. Duş, vücuda dirilik, enerji ve güç verir. Saunayla da terleyerek vücudunuzu toksinlerden arındırabilirsiniz. Vücudun bir sıcak bir soğuk suya maruz kalması kan dolaşımını canlandırır. Haftada bir gün sauna yeterlidir. Düzenli olarak spor yapan kişiler enfeksiyonlara daha dirençlidirler. Fırsat bulduğunuzda şehir yakınındaki orman ve parklarda yürüyüşler yapın, bisiklete binin, tenis oynayın. Büyük şehirlerde yaşayanların baş belası stres de enfeksiyon hastalıklarının ortaya çıkmasını kolaylaştırıcı bir faktördür. Anlamsız tartışmalardan kaçınılmalı. Güler yüzlü olun, küçük olaylardan mutluluklar çıkarmaya çalışın. Hafta sonlarını sevdiklerinizle geçirin.

ANNE ADAYI İKEN / KÖŞE YAZILARI / ŞADİYE EVGİN

Anne adayı iken !!!

Seçim dönemlerinde çok duyarız. milletvelili aday adayı, belediye başkanı aday adayı, parti başkanı aday adayı, dernek , vakıf, oda başkanı aday adayı, hatta sınıf başkanı aday adayı, başkabandan tutunda cumhurbaşkanımıza kadar hep adaylar vardır. Sonra bunlar arasından bazıları, bazı kişiler tarafından seçilir ve aday olmayı hak eder. Bu adaylar arasından da yine elemeler yapılır ve böylede uzar gider.

Ama bence en kutsal, karşılığında sadece sevgi olan çıkarsız adaylık , annelik adaylığıdır. Ömür boyu süren bir serüvendir. Hele ki anne olduktan sonra istifa etmek gibi bir lüksü düşünemezsin bile. Molan veya tatilin hiç yoktur.

Canım kızım, iyiki bir kızım olmuş ve kızımda sen olmuşsun. Seni kucağıma aldığım anı asla unutamam. Narkoz verilerken doktorun son sorduğu soru, rüyanda ne görmek istersin olmuştu. Bende “ kızımı görmek isterim” dediğimi hatırlıyorum en son. Uyandığımda da ilk sorduğum kızım sağlıklı mı? Olmuştu. Bir anne için sağlıklı bir hamilelik geçirip sonucunda sağlıklı bir evlat dünyaya getirmek kadar mutluluk verici bir duygu yoktur herhalde. Yada ben o duyguyu anlatacak sihirli kelimeyi hala bulamadım sanırım.

Annelik çok kutsaldır. Çok özverili olmayı gerektirir. Bir bebek taşıdığını bilmek bile alışkanlıklarını hatta dünyaya bakış açını bile değiştirir. En sevmediğin ıspanağı bile bayıla bayıla yer, evine sokmadığın kerevizi kokusuna rağmen kendin yapar ve yer bulursun kendini.

Ne yiyip içmeliyim diye endişeler başlayınca imdadıma internet yetişmişti. Hemen bir araştırma yaptım. A Vitamini çok önemliymiş “Çocukların büyümesine yardımcı olur. Bedenin direncini sağlar. Gözü korur, besler ve iyi çalışmasını güvence altına alır.” “Hımmmmmm , Çok önemli bir vitaminmiş mutlaka yemeliyim” diye düşündüm. Süt, koyun eti, yumurta, balık, dana eti, tavuk eti ve av hayvanlarının eti, kuşkonmaz, patlıcan, tereyağı, havuç, kereviz, lahana, karnıbahar, hurma, ıspanak, ekmek, hamurişleri, çilek, taze fasulye, mercimek, kavun, şalgam, portakal, greyfurt, maydanoz, armut, elma, patates ve domates. Bütün bunları yemeğe çalıştım…

Ama sadece bir vitamin almak yeterli değil ki… daha birçok vitamin , mineral ve element almamızda gerekiyormuş. B(1), B(2), B(6), C, D, E, Folik Asit, Nikotinamid, 4 mineral,(kalsiyum, demir, magnezyum, fosfor), 3 eser element, ( bakır, mangan, çinko) vs. vs. vs. liste uzayıp gidiyor işte. Bütün bu besinleri bir güne, iki güne, üç güne sığdırmak inanın bana hiç kolay değil. Kendinin ne sevdiğinden çok, bebeğine neyin , ne kadar yararlı olacağıdır annenin düşüncesi.

Bu söylediklerim sadece beslenme. Anne adayının değişen alışkanlıklarından, ilk aylardaki bulantılarından ( ki bazıları için sadece bulantı değildir ve gerçekten zor zamanlardır), ruhsal ve fiziksel değişimlerinden, endişelerinden , iş ve sosyal çevrelerinde yaşadıkları sıkıntı ve zorluklardan hiç bahsetmiyorum bile.

Bütün anneler için olmasa da , beden ve ruh sağlığı yerindeki bütün kadınlar bu özel dönemi her şeye rağmen mutlu geçirirler.

Tabi bu kadar sorumluluğun ve zorunlulukların yanında aş ermek de hamileliliğin şımarıklığı oluyor birazda. Bu dönemde babaların tek korkulu rüyası mevsimli veya mevsimsiz eşinin bir şeyler istemesidir. Babalar da hayat müşterektir diye düşünerek 9 ay dişlerini sıkacaklar artık.

Baba içinde, anne için de sağlıklı evladını kucağına aldığında bütün çektiklerini unutuyorsun. Hele hele annecim babacım diye sarılacak kadar büyüğünü görmek, işte bu duygu her şeye bedel oluyor…

Sağlıklı uzun ömürler dileğiyle…
Her şeye bedel çocuklarımız için…

Şadiye EVGİN 
KEGEV Vakıf Müdürü